top of page

ALEMDAR
HUKUK VE ARABULUCULUK

Alemdar Hukuk Bürosu
Hikayemiz

Alemdar Hukuk Bürosu, 2014 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduğumuz ilk günden beri bir fikir olarak zihnimizde yerini almıştı.  Bir avukat olarak iş ve müvekkil seçmek, dosyalar üzerinde yapılacak işlemlerde kendi hukuki görüşlerimizle ilerlemek için bağlı avukat olarak çalışmanın yeterli olmadığını ve serbest avukatlık yapmanın gereksinimini hep hissettik.  İki yıllık bağlı avukatlık çalışmamız neticesinde bir vesile ile yolumuz Sakarya'ya düştü ve bu fikir meyvelerini memleketimiz olan Sakarya'da vermeye başladı.   

Alemdar Hukuk Bürosu, 2017 yılında Sakarya'da Avukat Burak Alemdar tarafından kurulmuş olup o tarihten bugüne Sakarya ve çevre illerde müvekkillerine hizmet vermektedir. 2021 yılı Temmuz ayı sonrasında ekibimiz Avukat Çağla Hasdemir Alemdar'ın katılımı ile genişlemiştir. 

Alemdar Hukuk Bürosu, müvekkillerine Sakarya ili ve  çevre illerde İş Hukuku, Ceza Hukuku, Aile Hukuku, Miras Hukuku ve Vatandaşlık Hukuku ile diğer Hukuk alanlarında Avukatlık ve Hukuki Danışmanlık hizmeti sağlamaktadır. Sakarya avukat, Sakarya iş hukuku avukatı , Sakarya boşanma avukatı, Sakarya arabuluculuk hizmetleri, Sakarya icra avukatları, Sakarya sözleşme hukuku avukatları, Sakarya iş kazası avukatları, Sakarya tazminat avukatları, Sakarya vergi avukatları, Sakarya miras davası avukatı , Sakarya iş mahkemeleri avukatları, Sakarya ceza avukatı, Sakarya idare hukuku avukatları, Yabancı davalarına bakan avukat, ikamet izni başvurusu, ikamet başvurusunun reddine karşı davalar benzeri aramalarınızda hizmetlerimizden faydalanabilirsiniz.

Alemdar Hukuk Bürosu
Hakkımızda

Nihai Hedefimiz Sakarya ile Büyümek

Hukuki olarak zor duruma düştüğünüzde yanınızda olduğumuzu unutmayınız.

sakarya avukat burak alemdar

Burak Alemdar|Avukat | Arabulucu | Uzlaştırmacı 

Lisans: İstanbul Üniversitesi

Lise   : Sakarya Anadolu Lisesi

İlköğrenim: Sabihahanım İlköğretim Okulu

sakarya avukat çağla hasdemir alemdar

Çağla Hasdemir Alemdar | Avukat

Lisans : Akdeniz Üniversitesi

Lise     : Sakarya Anadolu Lisesi

İlköğrenim: Sabihahanım İlköğretim Okulu

Ekibimizle Tanışın

Alemdar
Bayraktar
Sancaktar
Aileleri

Karadeniz Bölgesi Dil, Tarih ve Kültür Araştırmaları çalışmalarımızda Orta ve Doğu Karadeniz Bölümünde devam ederken karşımıza dikkat çekici bir konu çıkmıştır: Bayraktar, Sancaktar ve Alemdar aileleri.

*ORTA VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NDE BAYRAKTAR, SANCAKTAR VE ALEMDAR AİLELERİ, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2005/35, Prof. Dr. Necati Demir

*Kaynak Makale için Tıklayınız.

Malazgirt Savaşı’ndan sonra Danişmendliler Niksar’ı başkent yapmışlardır ve Karadeniz Bölgesi’ndeki faaliyetleri buradan yönetmişlerdir. Naci Bayraktar’ın yaşadığı yöre, yani Şalpazarı ve Fatsa çevresi Danişmendlilerin (Çepni Türkmenlerinin) devamı olan Hacıemiroğulları topraklarının uç sınırıdır. Çepnilerin/Hacıemiroğulları’nın bu yörede kurduğu birliğin adı tarihî kaynaklarda Bayramoğulları Beyliği veya Hacıemiroğulları Beyliği olarak geçmektedir. Hacıemiroğulları, köken bakımından Danişmendliler’e dayanmaktadır. Danişmendliler’in Orta Karadeniz Bölgesi’ndeki mirasçıları olan Çepni Türkmenleri, bu yörede iki beylik ile yer almışlardır. Bunlardan biri Danişmendli­ler’in de merkezi olan Niksar’da kurulan Taceddinoğulları Beyliği, diğeri ise merkezi Danişmendliler’in sınır kalesinin bulunduğu Mesudiye Kaleköy’de teşkilatlanan Hacıemiroğulları Beyliği’dir. Hacıemiroğulları, kendilerinden önce Türk toprakları olan Tokat’ın kuzeyi ve Mesudiye ile, kendilerinin Türk topraklarına kattığı Ordu, Giresun, Samsun’un doğusu ve Trabzon’un batısı­nda hüküm sürmüş, Orta Karadeniz Bölgesi’nin büyük bir bölümünü Türk vatanı yapmış Türk beyliğidir. Bu beylik Türkmenleri, ağırlıklı olarak Selçuklular’ın bölgeyi fethi için sınır boyuna yerleştirdiği Oğuzların Çepni boyuna mensuptur. Bölgedeki Türkmenler, müstakil beylik haline geldikten sonra çevrelerindeki beyliklerle mücadele içerisinde olmuşlardır. Mesudiye’den sık sık hareket ederek Doğu Karadeniz Dağları’nın zirvesinden doğuya doğru akınlar düzenlemişlerdir. Bu dağlar üzerinde bulunan, ne zamandan ve kimlerden kaldığı belli olmayan çok sayıdaki toplu mezar muhtemelen yörede yüzyıllar boyunca süren mücadelelerin ürünüdür. Bir yandan akınlar devam ederken bir yandan da Türkler uygun yerlerde iskan edilmiştir. Fırsat buldukça Harşit Irmağı, Aksu Irmağı, Melet Irmağı, Bolaman Irmağı vadilerinden sahile doğru yerleşerek ilerlemişler ve yurt tutmuşlardır. Dolayısıyla Orta Doğu Karadeniz Bölgesi’nin fethi sırasında, büyük mücadeleler Canik Dağları’nın zirvesinde gerçekleşmiştir. Canik Dağları’nın kuzeyinde, Trabzon’a yapılan seferler hariç, büyük savaşlar olmamış ordu biçiminde teşkilatlanmış Hacıemiroğlu Beyliği halkı, yani Çepni Türkmenleri bölgeyi iskan etmişlerdir.


 

Osmanlı Devleti Dönemi-Bayraktar, Sancaktar ve Alemdar aileleri

Osmanlı Devleti’nin fethine kadar Hacı Emir ve oğulları tarafından idare edilen bu beyliğin sınırları, 1403 yılında, sahilde Vakfıkebir’in batısından Terme’ye kadar uzanıyordu. Terme’den güneyde Niksar’ın doğusuna çekilecek bir çizgi, beyliğin batı sınırını oluşturmaktaydı. Güney sınırı Kelkit vadisini takip ediyor, sonra Koyulhisar ve Şebinkarahisar’ı dışarıda bırakacak şekilde, Şebinkarahisar’ın güneyinden Kürtün’e, oradan da Vakfıkebir yakınlarına inen bir hat da, beyliğin doğu sınırını gösteriyordu. 1404 yılında Semerkand’a giderken Trabzon’a uğrayan İspanyol elçisi Clavijo’nun verdiği bilgilere göre Orta Karadeniz Bölgesi’ne Arzamir (Hacı Emir) isimli bir Türk beyi hâkimdir. Bu beyin on bin atlı askeri bulunmakta olup Trabzon Devleti’nden vergi almaktadır. Bu bölge 1427 yılında Osmanlı Devleti’ne kesin olarak ilhak etmiş, Hacıemiroğulları’na ait topraklar bölünüp kazalara hâline getirilmiştir. Bölge Osmanlılara dahil olunca tahriri yapılmış ve tımar idaresi uygulanmaya başlamıştır. Osmanlılar yöreyi topraklarına kattıktan sonra Hacıemiroğulları Beyliği’nin eski idari iç teşkilatlanmasını pek değiştirmemiştir. Dış teşkilatlanmasında ise, 1455-1613 yılları arasında Bolaman Irmağı ve Aksu Irmağı’nı sınır olarak belirleyip bölgeyi üç kazaya bölmüştür. Bolaman Irmağı’nın batı tarafında kalan bölüm Canik Sancağı’na katılmıştır. Bahsedilen iki ırmağın arasındaki Vilayet-i Bayramlı, Aksu Irmağı’nın doğusunda kalan kısım ise Vilayet-i Çepni (Çepni ili, Çepni memleketi) olarak adlandırılmıştır. Giresun’un doğu kısmı, Danişmendliler döneminde Trabzon’un güneyine yerleşmiş Çepniler tarafından Türk topraklarına katılmıştır. Onlar, Kürtün’den hareket ederek Harşit vadisi yolu ile Karadeniz’e erişmişler ve bu vadinin iki yanındaki güzel toprakları yurt edinmişlerdi. Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında gerçekleştirdiği Trabzon seferi sırasında, Kürtün, Dereli, Giresun, Tirebolu, Eynesil arasındaki geniş kırlık kesim Çepni beylerinin elinde bulunuyordu. 1486 yılında kaleme alınmış Trabzon Sancağı tahrir defterine göre bu bölgede Vilâyet-i Çepni isimli bir il bulunmaktadır. Adı geçen il Giresun’un merkez kazası ile Keşap, Dereli kazalarının topraklarını içine almaktadır. Çepni ilinde 59 köyün varlığı tespit edilmiştir. Bu 59 köyde 2243 vergi nüfusunun yaşadığını görüyoruz. Bu defterde yer isminden başka Çepnilerle ilgili pek çok bilgi yer almaktadır. Ayrıca XVI. yüzyıl Osmanlı coğrafyacılarından Mehmed Âsıkî’nin verdiği bilgilere göre yörede yaşayan Türk halkının önemli bir kısmı Danişmendli Çepnilerden meydana gelmektedir.

Öyle anlaşılıyor ki Niksar ve Mesudiye çevresinde birlikte yaşayan aileler, Hacıemiroğulları'nın fetihleriyle Orta Karadeniz Bölgesi'ne dağlarak yerleşmişlerdir. Trabzon kuşatması sırasında Çepni beyleri ve bölge halkı, Fatih'i desteklemiş ve ordusuna katılmışlardır. Trabzon ve çevresi Türk topraklarına katıldıktan sonra çok sayıda Çepni ailesi Trabzon ve Rize'ye yerleşmiştir. Bayraktar, Sancaktar ve Alemdar ailelerinin Doğu Karadeniz Bölgesi'ne dağılmaları 1461'den sonra olmalıdır.

Elik Keçisi Efsanesi

Yaylacılığın canlı olduğu yıllarda, Gökçeköylüler yaylaya göçmüştür. Bir aile köydeki işlerini toparlayamadığı ve hazırlıklarını tamamlayamadığı için birkaç gün gecikmişlerdir. Toparlandıklarında hemen alelacele yola çıkarlar.

Ailenin, biri bir haftalık olmak üzere, dokuz oğlu vardır. Her biri yaylada kullanılacak eşyaları yüklenmiştir. Yükleri çok ağırdır. Sırtlarındaki ağır yüklerle saatlerce yürüdükten sonra ormanlarına çıkarlar. Hepsi çok yorulmuştur. Fakat hem yük hem de bir haftalık bebeği taşıdığı için anne daha çok yorulmuştur. Artık gidecek gücü kalmamıştır. Daha fazla bu halde yola devam edemeyeceğini anlayan annenin aklına bir fikir gelir. Biraz tereddüt ettikten sonra kocasının kulağına: “Nasıl olsa yetişkin sekiz oğlumuz var. Ben bu çocuğu taşıyamıyorum. Buracıkta bir ağacın kovuğuna bırakalım. Bu da olmayıversin.” der. Kocası önce kabul etmez. Fakat bakar ki olacak gibi değil. Karısının dediğini yapar. Bir ağaç kovuğu bulurlar. Küçük bebeği buraya bırakıp yollarına devam ederler, yaylaya çıkarlar.

Yaylayı o yıl bir salgın hastalık kasıp kavurur. Bu salgın hastalık genç yaşlı demez, çok sayıda insanın ölümüne sebep olur. Bu ailenin sekiz yetişkin erkek evladı da ölenler arasındadır. Aile harap olur. Aynı yıl içerisinde dokuz çocuğu kaybetmenin üzüntüsü içerisinde çaresiz köylerine dönmeye karar verirler.

Dönerken ormana ulaştıklarında bıraktıkları en küçük çocukları aklarına gelir. Oturup hem diğer çocuklar hem de burada bıraktıkları bebeğin için feryat ederek ağlarlar. Sakinleşince: “Gidip bebeğimizin kemiklerini olsun görelim.” derler. Karı koca bebeği bıraktıkları ağacın yanına yaklaşınca ağacın dibinden büyük bir kuş uçar. Bir keçi de yanında beklemekte. Anne: “Eyvah! Bebeğimi şimdi bu kuş yedi gidiyor. Keşke birkaç dakika evvel gelseydik.” der. Bu arada bebeğin ağlama sesini duyarlar. Koşarlar, bakarlar ki bebeğin yaşıyor. Hem de sağlıklı olarak. Hatta etlenmiş, büyümüştür. Dünya anne ve babanın olur. Hemen çocuğu alırlar. Sevinerek yola devam ederler. Fakat biraz önce çocuğun yanından kalkan elik keçisi bunların peşini bırakmaz. Feryat edip bağırmaktadır. Onlar ilerde keçi arkada köye kadar gelirler. Keçiyi köyden uzaklaştıramazlar. Bakarlar olacak gibi değil. Bebeği beşikle birlikte bir dağın zirvesine çıkarırlar. Keçi gelip bebeği emzirir, sever, okşar, geri gider. Bir sonraki gün tekrar geri gelir. Aile de her gün aynı işi çocuk büyüyene kadar yapar. Çocuk büyüyünce keçi kaybolup gider. Bu çocuk Bayraktar ailesinin devamını sağlar. Bebekleri bıraktıkları yerin adı Beşikdağı olur. Yakın zamanda Beşikdağı'nın eteğinde yerleşim yeri kurulur. Beşikdağı'nın eteğinde olduğu için buraya Beflikdüzü ismi verilir. Yani Trabzon’a bağlı Beşikdüzü ilçesinin isminin almasının sebebi bu efsaneye dayanmaktadır.

*ORTA VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ’NDE BAYRAKTAR, SANCAKTAR VE ALEMDAR AİLELERİ, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2005/35, Prof. Dr. Necati Demir

bottom of page